TR Kodlama Forumlar Prince of Persia" Sands of Time"

  • Bu konu boş.
1 yanıt dizini görüntüleniyor
  • Yazar
    Yazılar
    • #6599
      SYNTAXONER
      Ziyaretçi

      “Prince of Persia günümüz oyun dünyasının herkes tarafından kabul edilen tartışmasız temel taşlarından biri. Günümüz oyun sektörünün bu denli büyümesine büyük katkı sağlayan oyun, ilk versiyonunun ortaya çıkışından yaklaşık 14 yıl sonra tekrar su yüzüne çıkıyor.

      Motion-capture olarak adlandırılan, devrelerle dolu bir giysinin yardımıyla her türlü hareketi bilgisayar ortamına gerçekte olduğu gibi aktarılmasını sağlayan teknolojinin temel anlamda ilk kez kullanıldığı Prince of Persia döneminin en iyi grafikleri,sesleri ve bir platform oyunundan beklenmeyecek kadar iyi senaryosuyla o yıllarda birçok insanı saatlerce bilgisayar önüne hapsediyordu. İnsanları 1001 gece masallarıyla ve yakın doğunun gizemli mitolojileriyle büyülen oyun, atmosferi,oynanışı, kalitesi, zorluğu kısacası her yönüyle yüzyılın klasik diye tabir edilen oyunları arasına girmeyi sonuna kadar hak ediyordu. Mitolojinin sadece eski Yunana yada Uzak Doğu medeniyetlerine ait olduğunu düşünen batıya yakın doğunun 1001 gece masallarındaki büyüsünü ve güzelliğini göstermişti Prince of Persia. Üstelik oyunlarda o zamanlarda (bilgisayar oyunlarının basit kart oyunlarından ibaret olduğu dönemi kastediyorum) pek işlenmeyen yada işlenmesi pek mümkün olmayan “aşk” kavramının kullanılması oyuna ilgiyi daha da arttırmıştı.

      Kaçırılan güzel prenses ve onu kurtarmak için her yolu deneyen prens hikayesinin bin bir gece masalları tadında kullanıcıya sunulması oyunu bağımlılık yapan bir yapım haline getiriyordu. Bitmek tükenmek bilmeyen zindan koridorları, mağaralar, yüzlerce tuzak, iskelet adamlar, içinde ne olduğu çoğu zaman bilinmeyen iksirler, küçük basamaklarla açılan kapılar ve oyunun zorluk seviyesini yükselten diğer öğeler günümüzdeki karmaşık oyunlarla boy ölçüşebilecek düzeyde iyi tasarlanmış ve yerleştirilmişti. İlk olarak Mac platformunda gördüğümüz oyun zamanla Windows ortamına ve en sonunda 1999 yılında üçüncü boyuta taşındı.

      Bu versiyon Prince of Persia serisini ya da adını platform oyunlarından 3d Third-Person Shooter oyunlarına taşıdı (ayrıca bkz. Prince of Persia 3D ([Only Registered Users Can See Links])) Oyunun bu süreç içerisinde konu ve içerik olarak kökten değişimler geçirdiğini söylemek yanlış olsa da, bu süre zarfında oyunun görsel açıdan büyük değişime uğradığını söylemek mümkün. RedOrb adlı küçük ama kaliteli bir firma tarafından çıkarılan oyun Jordan Mechner’ın da (ilk oyunun yapımcısı) yardımlarıyla oyun severleri hayal kırıklığına uğratmadı. Beklenildiği gibi yeni nesil prens de önceki versiyonların referansının da katkısıyla büyük bir başarıya ulaştı. Bu oyun da serinin tüm oyunlarında olduğu gibi hala oynanılabilirliğini korumakta ve hala tavsiye edilebilir.

      Uzun bir sürecin ardından 2001 Mayıs ayında oyun severlerin arzu ettiği yeni oyunun yapım hazırlıklarına başlandı. Yeni oyun Splinter Cell’den tanıdığımız son dönemin en iyi firmalarından biri olan Ubisoft’un Montreal Stüdyolarında hazırlanıyor. Özellikle Splinter Cell ile Metal Gear Solid serisine tarihi boyunca karşılaştığı ilk ve tek kabul edebileceğimiz zorlu rakibi çıkartmayı başaran Ubisoft Montreal, bu yapımıyla da son derece iddialı bir çıkış yapmaya hazırlanıyor.

      Prince of Persia: The Sands of Time adıyla hazırlanan oyun 14 yıllık tarihinde ilk kez konu olarak odaklandığı kavramın dışına çıkıyor. Evet, yapılan duyurularda oyunun konusunun artık kaçırılan prenses olmadığı açıkça belirtiliyor. Prensler de demek ki zamanla prenses kurtarmaktan yorulabiliyor ya da ne biliyim sıkılabiliyor. Bu değişim oyuna yeni bir bakış açısı getirirken bazı oyun severler tarafından bu tercihin nasıl karşılanacağı da merak konusu. Neyse ki, oyunun sitesinde üçüncü masalın da açılmasıyla oyunda bir prenses olduğu ortaya çıktı. Fakat ilk izlenimlerimize göre eskisi kadar ön planda olmayacak, sadece oyuna biraz daha tat katmak amacıyla eklenmiş olacak. Önümüzdeki aylar oyunun senaryosunda birtakım değişiklikler de getirebilir, hep birlikte neler olucak göreceğiz. Peki oyunda prensesi bu kadar geri plana atacak kadar sağlam olan yeni fikir, yeni hikaye ne?

      Yeni hikaye gerçekten etkileyici ve yine bin bir gece masallarını aratmayacak kadar gizemli ve güzel. Adından da anlaşılacağı üzere ‘The Sands of Time’, zamanın kumları, üzerine kurulu olan hikaye yine eski İran’da geçiyor. Oyunda tuttuğunu koparan, güçlü, dayanıklı, son derece cesur ve tutkulu prensi oynuyoruz. Her şey babasıyla beraber prensin bir ülkeye seferi sırasında ele geçirilen sihirli bir kum saatinin prens tarafından farkında olmadan yine sihirli bir zaman hançeriyle (The Dagger of Time) kırılmasıyla başlıyor. Saatin içindeki büyülü kum kısa sürede saraydan bütün çevreye yayılır ve bu kumla bir şekilde temasa geçen herkes birden bir çeşit kara büyüye tutulur ya da değişim geçirerek şeytani yaratıklara dönüşür. Prensimiz de bu yaratıkları yok edip, zamanın kumlarının sırrını çözmek amacıyla uzun bir yolculuğa başlar.

      Görüldüğü gibi oyunda prenses falan yok. Ama bir dakika, zamanın kumlarının sırrından haberdar olan iki kişi vardır; bunlar kralın sadık veziri ve seferden döndükleri ülkenin prensesi, Fara… İşte size prenses! Oyunun detayları tam olarak belli olmadığı için bu prensesin iyi mi yoksa kötü mü olduğunu şimdiden anlamak gerçekten güç görünüyor. Oyun ile ilgili yeni bilgiler geldikçe bu sorularımıza da sanırım cevap bulabileceğiz. Oyunun hikayesi kısaca böyle…

      Oyunda prensimizin büyük bir değişim geçirdiği söylenebilir. Öncelikle kafasındaki sarıktan kurtulan prensimiz yeni haliyle daha yakışıklı, daha ilginç, daha yırtıcı, daha tutkulu, daha s… ne diyorum ben ya… yani Nirvana’nın dediğiyse ‘smells like teen spirit’ işte öyle.. Her neyse, yeni haliyle önce garipsediğimiz sonra alışılabileceğimizi düşündüğümüz prensimiz mükemmel kılıç ve savaş sanatları bilgisini hala koruyor. Yeni grafik arabirimi sayesinde artık hissettiklerini yüzüne yansıtabilen kahramanımız eskisine göre biraz uçuk-kaçık ama olsun hala… eskisi kadar sağlam görünüyor.

      Gelelim yeni oyunumuzun diğer özelliklerine. Öncelikle bu oyun düşündüğümüz gibi tam olarak diğer oyunun devamı niteliğinde değil. Tamamen farklı bir şirket tarafından, daha farklı bir altyapılar kullanılarak hazırlanan oyun, üreticilerinin de belirttiği gibi eski yapımlarla mümkün olduğu kadar aynı çizgide devam eden fakat çok daha farklı bir oyun olacak. Yine POP3D’de olduğu gibi third person shooter olarak hazırlanan oyun bu sefer önceki Hexen II motoru yerine Montreal stüdyolarının Splinter Cell’in yapımında kullanılan motordan ilham alınarak hazırlanmış, görsel olarak geliştirilmiş ve hızlandırılmış yeni bir motor kullanacak. Splinter Cell’in genel kalitesi düşünüldüğünde bu oyun için altyapısının biçilmiş kaftan olduğu açık. Ancak bu motorun hantal olduğunu düşünenler üzülmesin, oyun aslen kendi özgün motorunda yapılıyor sadece birkaç özellik Splinter Cell’den esinlenilmiş.

      Daha önceden de belirtildiği gibi 1001 gece masallarından oyunun fikir ve tasarım gibi bütün safhalarında sonuna kadar yararlanılmış. Yine sonuna kadar Pers uygarlığının mimari ve süsleme sanatları göz önünde bulundurularak hazırlanan birbirinden güzel ve gizemli ortamlar ile yapılar, 3D’de en çok beğenilen mükemmel müzik altyapısı ve ses düzenleri ile son olarak da müthiş karakter çizimleri ve animasyonlarıyla hazırlanan oyun serinin eski oyunlarının kalitesine yakışır özelliklere sahip. İlk oyunlardan tanıdığımız bu serinin asıl yaratıcısı olarak gösterebileceğimiz Jordan Mechner’da oyunun yapımında her aşamada danışmanlık görevi üstleniyor. Güçlü bir kadroyla üzerinde özenli bir çalışma sürdürülen oyunun şu ana dek basına dağıtılan görüntüleri de ne kadar kaliteli olacağını açık bir göstergesi.
      Oyunun iddialı olduğu bir başka konu ise karakter animasyonları. İlk oyunların başarısının büyük ölçüde bu özellik üzerine kurulu olduğunun farkında olan yapımcılar animasyona büyük önem veriyor. Yine motion-capture teknolojisinin sonuna kadar kullanıldığı animasyonlarda oyunun E3’ün ardından yayınlanan trailer ve videolarında ne kadar iyi olduğunu görmek mümkün. Özelikle asıl karakter olan prensin üzerinde hala çalışılan 700’ün üstünde animasyonu olması gerçekten etkileyici. Bu özellikle birden fazla kişiyle savaşılan sahnelerde müthiş combolar yapabileceğimiz anlamına geliyor.

      Oyunda tabi her şey fizik kurallarına göre gerçekleşmiyor. Sonuçta bu bir masal, dolayısıyla bazı olağandışı şeylere bu yapımda da rastlamak mümkün. Öncelikle dövüş sahnelerindeki bazı hareketler ve prensimizin duvarlarda kısa süreli yürüyebilmesi ya da duvarı destek olarak kullanması bunlardan sadece birkaçı. Hadi.. yapmayın, bir sürü garip yaratıkla ilgilenmek zorunda olduğunuz bir oyunda her şeyin fizik kurallarına göre olmasını bekleyemezsiniz. Yapımcılar Enter the Matrix oyununda göremediğimiz ve açıkçası hayal kırıklığına uğradığımız bazı benzer hareketlerin Prince of Persia: Sands of Time’da tatmin edici bir şekilde kullanıcılara sunacak. Tabi bu arada yapımcılar bu işi de abartmadan tadında bırakmışlar. Böylece oyun genel konseptinin dışına çıkmamış. Oyunda kullanılacak etkileyici özel görsel efektlerde en az oyunun içeriği kadar merak edilenler arasında. Sonuçta görsel açıdan sanatsal güzellikte bir yapım oluşturulmakta.

      Oyunda ses ve müzik konusunda yapılan henüz net bir açıklama olmasa da ortama uygun müzikler kullanılacağı ve ses efektlerinin beklentilerin üzerinde bir kalitede olması için çalışıldığı belirtiliyor. Oyun piyasaya çıktığında büyük bir ihtimalle POP3D’deki müzik ziyafetini yeni oyuna yakışır biçimde tekrar ve belki daha iyi bir biçimde dinleme fırsatı bulacağız. Bilindiği gibi önceki oyunda bulunan doğu ritimlerinin batı elektronik enstrümanlarıyla sentezi büyük beğeni toplamıştı.

      Bölüm tasarımları ve karakter kontrolü de en az görsel tasarım kadar üzerinde çalışılan konulardan biri. Bölüm tasarımları, ilk izlenimlerimize göre genel olarak değişken büyüklüklere sahip. Özellikle dövüş sahnelerinde herhangi bir sorunla karşılaşmamak ve kullanıcıya görsel açıdan doyurucu bir deneyim sağlamak için bu sahneler genelde geniş alanlara yerleştirilmiş. Tabi burada kastettiğimiz Serius Sam türü bir oyundaki genişlik değil, daha çok geniş holler, odacıklar ve salonlar, kısacası kamera açılarının en iyi şekilde kullanılabileceği alanlar. Oyunda kısacası yine bizi gerçeğine uygun tasarlanmış Pers sarayları ve mükemmel ortamlar bekliyor.

      Oyuna eklenen bir başka özellikte yine oyunun senaryosuna bağlı olarak düzenlenmiş zamanın kumları göstergesi, böylece oyun ilerledikçe ve dövüştükçe kazandığınız zaman kumlarını kullanarak isterseniz yaptığınız hatalı bir hareketi tekrar kaydettiğiniz yerden yüklemek yerine geri alarak devam etmeniz sağlanmış. Bu özellik bir çeşit Ctrl+Z ya da film izlerken “Rew” tuşuna basmaya benziyor. Bunun dışında yine zaman kumları sayesinde belirli bir süre yavaş çekimde oyun oynayabilir ve bu sırada prensin olağan üstü performansını izleyebilir, daha doğrusu yönetebilirsiniz. BloodRayne gibi oyunlarda olduğu gibi dövüştükçe kazandığınız bu özellik gerçekten etkileyici olacağa benziyor.

      Not : Alıntıdır.

    • #8730
      Anonim
      Ziyaretçi

      kardeşim en çok bunu seviyor

1 yanıt dizini görüntüleniyor
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.